YARGITAY KARARI
Yargıtay Başkanlığından:
yargitay içtihatlaribirleştirme
BüyÜk genel kurulu kararı
ESAS NO: 2022/2 : 2025/1
KARAR TARİHİ : 21.03.2025
ÖZET: Tüketici kredisi nedeniyle verilen
hapis, takas, mahsup ve benzeri onay ve riza
talimatları nedeniyle bankanın emekli maaşına
doğrudan bloke koyması mümkündür.
I. Girİş
A. İçtihatları Birleştirme Başvurusu:
Başvurucu vekilinin 17.02.2021 tarihli dilekçesinde; tüketici kredisi nedeniyle verilen
hapis, takas, mahsup ve benzeri onay ve nza talimatları nedeniyle bankanın emekli maaşına
bloke koymasının mümkün olup olmadığı konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Yargıtay
3. Hukuk Dairesi, 11. Hukuk Dairesi, kapatılan 13. Hukuk Dairesi ve kapatılan 19. Hukuk
Dairesi arasındaki içtihat ve uygulama farklılığı bulunduğu belirtilerek içtihatların
birleştirilmesine karar verilmesi talep edilmiştir.
B. Görüş Aykırılığının Giderilmesi İstemine Konu Kararlar:
-Başvuru dilekçesinde belirtilen ve tüketici kredisi sözleşmesindeki talimat
doğrultusunda emekli maaşı üzerine bloke konulmasının mümkün olduğu yönündeki kararlar:
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 19.11.2020 tarihli, 2020/7367 Esas, 2020/6809 Karar
sayılı kararı (Başvurucunun taraf olduğu dava dosyasında verilen karar).
Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin;
22.04.2020 tarihli, 2020/1314 Esas, 2020/3586 Karar,
02.03.2020 tarihli, 2019/1944 Esas, 2020/2971 Karar,
02.03.2020 tarihli, 2017/9355 Esas, 2020/2974 Karar sayılı kararlar.
Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 04.11.2019 tarihli, 2019/2454 Esas,
2019/4971 Karar sayılı kararı.
-Başvuru dilekçesinde belirtilen aksi yöndeki kararlar:
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin;
24.02.2020 tarihli, 2018/4565 Esas, 2020/1896 Karar,
25.03.2019 tarihli, 2018/106 Esas, 2019/2249 Karar,
12.12.2018 tarihli, 2017/3082 Esas, 2018/7873 Karar,
04.12.2018 tarihli, 2017/2115 Esas, 2018/7603 Karar,
19.09.2018 tarihli, 2017/1077 Esas, 2018/5424 Karar,
17 Temmuz 2025 PERŞEMBE Resmî Gazete Sayı : 32958
03.10.2018 tarihli, 2017/30 Esas, 2018/5951 Karar,
17.09.2018 tarihli, 2016/14469 Esas, 2018/5359 Karar,
25.06.2018 tarihli, 2016/13465 Esas, 2018/4733 Karar sayılı kararları.
-Görüş yazılarında belirtilen ve inceleme sırasında tespit edilen kararlar:
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin;
20.10.2020 tarihli, 2020/3886 Esas, 2020/5962 Karar,
29.09.2020 tarihli, 2020/9537 Esas, 2020/5040 Karar sayılı kararları.
Yargıtay (kapatılan)13. Hukuk Dairesinin;
21.05.2020 tarihli, 2017/7608 Esas, 2020/3866 Karar,
12.03.2020 tarihli, 2019/6324 Esas, 2020/3250 Karar sayılı kararları.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun;
07.03.2018 tarihli, 2017/13-2899 Esas, 2018/420 Karar (bloke konulmasının mümkün
olduğu yönünde),
24.06.2021 tarihli, 2017/13-1980 Esas, 2021/829 Karar (bloke konulmasının mümkün
olmadığı yönünde),
22.02.2022 tarihli, 2021/13-144 Esas, 2022/164 Karar (bloke konulmasının mümkün
olmadığı yönünde),
10.02.2022 tarihli, 2019/11-565 Esas, 2022/108 Karar (bloke konulmasının mümkün
olmadığı yönünde),
31.01.2024 tarihli, 2023/3-52 Esas, 2024/29 Karar (bloke konulmasının mümkün olduğu
yönünde) sayılı kararları.
C. İçtihadın Birleştirilmesi Talebiyle İlgili Hukuk Daireleri ve Hukuk Genel
Kurulunun Görüşleri:
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 22.03.2021 tarihli yazısında özetle; Yargıtay işbölümüne
göre konunun artık yalnızca 3. Hukuk Dairesinin görev alanına girdiği, uygulamada bu tip
davaların henüz icra takibi aşamasına geçilmeyen ihtilaflarda ve çoğunlukla da sözleşme
sırasında verilen talimat doğrultusunda emekli maaşından taksitler kesilerek ödeme yapılıp
kredi borçları ödendikten sonra veya bu şekilde ödeme yapılmaktayken bu talimatın mevzuat
gereğince geçersiz olduğu ve sözleşme hükmünün de haksız şart teşkil ettiği iddiasıyla açıldığı,
emekli maaşından kesinti yapılmasına ilişkin muvafakatin geçerli olup olmayacağı, haksız şart
teşkil edip etmediği hususunun tüketici hukuku ile sözleşme hukukunun temel kuralları
çerçevesinde her somut olayın özelliğine göre yapılan inceleme ile ayrı ayrı değerlendirildiği,
bu kapsamda Dairenin yerleşmiş içtihatlarının sözleşme serbestisi ilkesi çerçevesinde
imzalanmış bir muvafakat hükmünün taraflar için bağlayıcı olacağı, ahde vefa prensibinin de
bunu gerektirdiği, aksi yöndeki bir kabulün vadesi gelmiş ve borçlusu tarafından ödenmiş taksit
tutarlanının istirdadını istemek gibi iyi niyet ve dürüstlük kurallarına aykırı bir sonuç doğuracağı
yönünde olduğu belirtilmiş, içtihat farklılığının kendi görüşleri doğrultusunda birleştirilmesi
gerektiği görüşü bildirilmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 08.04.2021 tarihli görüş yazısında özetle; Yargıtay 19.
Hukuk Dairesinin 03.08.2020 tarihinde kapatılarak Daireleriyle birleştiğini, 11. Hukuk
Dairesinin istikrarla yerleşmiş içtihatlarının 5510 sayılı Kanun'un 93., 2004 sayılı Kanun'un 82
ve 83/a maddelerinin emekli maaşının haczedilemezliği ve bundan önceden feragatin
geçersizliği düzenlemeleri nedeniyle borçlunun banka ile imzaladığı kredi sözleşmesi sırasında
verdiği muvafakat ve talimatın da geçerli kabul edilemeyeceği yönünde olduğu, içtihatların bu
değerlendirme doğrultusunda birleştirilmesi gerektiği görüşü belirtilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2021 tarihli yazısında ise; Yargıtay 13. ve 19.
Hukuk Dairelerinin tarafların sözleşme özgürlüğü çerçevesinde verdiği talimatın geçerli nitelik
taşıdığı ve aksini ileri sürmenin iyi niyetle bağdaşmayacağı görüşünde oldukları, Hukuk Genel
Kurulunun 27.05.2015 tarihli, 2013/12-2274 Esas, 2015/1486 Karar sayılı kararında hacze
muvafakatin geçerli olduğuna işaret edildiği, 07.03.2018 tarihli, 2017/13-2899 Esas, 2018/420
Karar sayılı kararda da 13. Hukuk Dairesinin uygulamasının benimsendiği, Yargıtay 11. Hukuk
Dairesinin ise içtihatlarında sözleşmede bu şekilde yer alan bir talimatın 2004 sayılı İcra ve Íflas
Kanunu'nun 83/a maddesi gereği geçersiz olduğu görüşünü kabul ettiği, Dairelerin ve Hukuk
Genel Kurulunun kararları arasında içtihatların birleştirilmesini gerektirir görüş aykırılığının
bulunduğu belirtilmiştir.
D. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun Kararı ve İçtihadı Birleştirmenin
Konusu:
Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 29.03.2022 tarihli ve 99 sayılı kararı ile Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay Hukuk Daireleri arasında, "Tüketici kredisi nedeniyle verilen
hapis, takas, mahsup ve benzeri onay ve rıza talimatları nedeniyle bankanın emekli maaşına
doğrudan bloke koyup koyamayacağı" konusunda görüş aykırılıkları ve farklı uygulamaların
olduğu sonucuna vanıldığından raportör üye görevlendirilmiş ve aykırılığın İçtihatları
Birleştirme Büyük Genel Kurulunca giderilmesine oy birliğiyle karar verilmiştir.
II. ÖN SORUN
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, esasa ilişkin
görüşmeye geçilmeden önce içtihatları birleştirme konusu hakkında ön sorunun bulunmadığı
sonucuna varılarak içtihadı birleştirme konusunun esasının incelenmesine geçilmiştir.
I. İÇТİНADI BİRLEŞTİRME KONUSU
HÜKÜMLERİ
İLE İLGİLİ MEVZUAТ
A. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
Anayasanın temel hak ve ödevler kısmında yer alan "Çalışma ve sözleşme hürriyeti"
başlıklı 48. maddesinin ilk cümlesi "Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine
sahiptir." şeklindedir.
B. 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBВК)
Mülga BK'nın 19. maddesinde "Bir akdin mevzuu, kanunun gösterdiği hudut dairesinde,
serbestçe tayin olunabilir.
Kanumun kat'i surette emreylediği hukuki kaidelere veya kanuna muhalefet; ahlaka
(adaba) veya umumi intizama yahut şahsi hükümlere müteallik haklara mugayir bulunmadıkça,
iki tarafın yaptıkları mukaveleler muteberdir." şeklinde düzenleme mevcuttur.
Bu düzenleme 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK'nın 26. maddesindeki
"Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce
belirleyebilirler." ve 27. maddesindeki "Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu
düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak
hükümsüzdür.
Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin
geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça
anlaşıhrsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur." hükümleriyle karşılık bulmuştur.
C. 2004 Sayılı İcra ve İflâs Kanunu (İİK)
Anılan Kanun'un "Haczi caiz olmayan mallar ve haklar" başlıklı 82. maddesi;
"Aşağıdaki şeyler haczolunamaz:
1. Devlet malları ile mahsus kanunlarında haczi caiz olmadığı gösterilen mallar..."
şeklindedir.
Kanun'un "Önceden yapılan anlaşmalar" başlıklı 83/a maddesi ise;
"82 ve 83 üncü maddelerde yazılı mal ve hakların haczolunabileceğine dair önceden
yapılan anlaşmalar muteber değildir." düzenlemesini içermektedir.
D. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu (5510 sayılı
Kanun)
Anılan Kanun'un "Devir, temlik, haciz ve Kurum alacaklarında zamanaşımı" başlıklı 93.
maddesi;
"Bu Kanun gereğince sigortalilar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri, sağlık
hizmeti sunucularının genel sağlık sigortası hükümlerinin uygulanması sonucu Kurum nezdinde
doğan alacakları, devir ve temlik edilemez. Gelir, aylık ve ödenekler; 88 inci maddeye göre
takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez." şeklinde iken
maddenin devamına 18.02.2009 tarihli ve 5838 sayılı Kanun'un 32. maddesiyle "Bu fikraya
göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler, borçlunun
muvafakati bulunmaması hâlinde, icra müdürü tarafından reddedilir" ibaresi eklenmiştir.
IV. GEREKÇE
1. Yargı organları arasında içtihat farklılıklarının olması, dinamik ve gelişimci bir hukuk
düzeninin doğal sonucu ise de aynı konuda aynı yüksek yargı organının verdiği farklı içtihatlar
arasında derin ve süreklilik arz eden çelişkilerin bulunması, hukukî güvenlik ilkesini ihlâl edip
toplumun yargısal sisteme olan güvenini azaltarak hukukî istikrarsızlık yaratabilecektir.
2. Bu durumun önüne geçilmesi için getirilen ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45.
maddesinde varlığını sürdüren "içtihadı birleştirme" yoluyla söz konusu farklı uygulamalardan
hangisinin tercih edildiğini gösterir şekilde Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye
mahkemelerini bağlayıcı nitelikte bir karar tesis edilmektedir.
3. İçtihadı birleştirmenin konusu tüketici kredisi nedeniyle verilen hapis, takas, mahsup
ve benzeri onay ve rıza talimatları nedeniyle bankanın emekli maaşına doğrudan bloke koyup
koyamayacağı hususudur.
4. Bu noktada öncelikle içtihadı birleştirme başvurusuna konu tüm kararların taraflar
arasındaki tüketici kredisi ilişkisinden kaynaklandığı, uyuşmazlıkların cebri icra aşamasında
olmadığı, kesintilerin kredi kullanılan banka nezdinde bulunan emekli maaşı hesabından
muaccel hâle gelmiş borçların taksitler hâlinde kredi hesabına aktarılması vb. yöntemle
gerçekleştiği belirtilmelidir. Zira bu belirleme, eldeki içtihadı birleştirme kararının kapsamının
ortaya konulması bakımından önemlidir.
5. Bu belirlemeden sonra Yargıtay daireleri ve Hukuk Genel Kurulunun kararları
arasındaki farklılığın temelde hangi hususta düğümlendiğine bakıldığında;
Yargıtay 3., (kapatılan) 13. ve (kapatılan) 19. Hukuk Daireleri tarafların sözleşme
serbestisi çerçevesinde verdiği talimat ve izinlerle bağlı olduğu, söz konusu sözleşme
hükmünün taraflar arasındaki hukuki ilişki henüz cebri icra aşamasına geçmemişken salt İIK ve
5510 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde doğrudan geçersiz sayılmasının mümkün olmadığını
kabul etmekteyken; 11. Hukuk Dairesinin söz konusu sözleşme hükümlerinin netice itibariyle
haczedilmezlik yasağının arkasını dolanır şekilde sonuç doğurduğu, bu sebeple
haczedilemezliğe ve haczedilemezlikten feragate ilişkin emredici hükümlerin henüz icra
aşamasına geçilmemiş olsa bile söz konusu uyuşmazlıklarda uygulanması gerektiği görüşünde
olduğu anlaşılmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu ise; 07.03.2018 tarihli kararında haczedilmezlikten feragatin
geçersizliğine ilişkin kuralın nispi emredici norm teşkil ettiğini, taraflar arasında henüz cebri
icra aşamasına geçilmemişken sözleşme çerçevesinde verilen virman talimatının sözleşmenin
akidi tarafından borcun ifa biçimine ilişkin olarak karşı akide verilmiş bir yetki niteliğinde
olduğunu, somut olayda kredi taksitlerinin her ay tüketicinin banka nezdinde bulunan emekli
maaşından kesilmesinin sözleşme ve tüketici hukukuna aykırı olmadığını, haksız şart teşkil
etmediğini kabul etmiş, sonrasında 24.06.2021 tarihli kararla bu kez aksi görüş haklı görülmüş
ve bu değerlendirme 10.02.2022 ve 22.02.2022 tarihli kararlarda da sürdürülmüştür. Devam
eden süreçte ise 31.01.2024 tarihinde ilk uygulamaya geri dönülerek aylık taksit bedellerinin
maaş hesabından kesilmesinin sözleşme ve tüketici hukuku ilkelerine aykın olmadığı, bu
uygulamanın haczedilemezlik ve haczedilmekten feragatin geçersizliği kapsamında
değerlendirilemeyeceği kabul edilmiştir.
6. Söz konusu içtihatlarda ve içtihadı birleştirme görüşmeleri sırasında dile getirilen
görüşlerde; bir taraf sözleşme özgürlüğünün asıl olduğunu, henüz icra takibine girişilmemiş
olduğuna göre 5510 sayılı Kanun ve IIK'nın bahsi geçen hükümlerinin doğrudan
uygulanamayacağını ve tek başına geçersizlik yaratamayacağını ifade etmekteyken diğer taraf
sözleşme özgürlüğünün kamu yaranı gözetilerek kanunla sınırlanabileceğini, İİK'nın 83/a
maddesinin de bu kapsamda işlerlik kazanacağını ileri sürmektedir. Ortaya konulan her iki
değerlendirme de çözüm yöntemi olarak kendi içerisinde yasal zemini bulunan haklı gerekçeler
içermekte olup söz konusu uyuşmazlıklarda hangi yöntemin tercih edileceğinin belirlenebilmesi
için konuyla ilgili açıklamalarda bulunularak çözüme giden yol haritası ortaya konulmalıdır.
7. İçtihadı birleştirmenin konusu olan tüketici sözleşmeleri, gerek mülga 4077 sayılı
(m.10) gerekse hâlen yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun'da (m. 22 vd.) yer alan hükümlerle özel düzenlemeye tabi tutulmuş olan ve uygun
düştüğü ölçüde borçlar hukukunun genel hükümlerinin işlerlik kazandığı fakat temelinde özel
hukuk sözleşmesi türlerindendir.
8. Özel hukuk sözleşmelerinde, İsviçre Federal Mahkemesinin tanımına göre "taşıyıcı
sütun" niteliği arz eden kural "sözleşme özgürlüğü" ilkesidir (BGE 129 III 276 E. 3. 1.).
9. İlk olarak On İki Levha Kanunları'nda rastladığımız bu kavramın temeli irade
özgürlüğü fikrine dayalı olup Anayasa'nın 48. maddesinde temel hak ve özgürlükler arasında
sayılmıştır. Nitekim Anayasa'nın irade özgürlüğüne ilişkin hükümleri (m. 12/1, 13, 17/1, 19,
35/1, 48/1, vb.) hukuk sistemimiz kişilerin irade özgürlüğüne sahip olduğunu temel bir ilke
olarak benimsediğini göstermektedir.
10. Sözleşme özgürlüğünün sözleşmeyi yapıp yapmama, sözleşmenin karşı tarafını
seçebilme, içeriğini, tipini ve şeklini belirleyebilme, değiştirebilme ve ortadan kaldırabilme
şeklinde görünümleri olmakla beraber (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 25. B.,
Ankara, 2020, s.340-341) borçlar hukukunda bu özgürlük gerek BK gerekse TBK'da
sözleşmenin içeriğini belirleyebilme özgürlüğü kapsamında düzenleme altına alınmıştır (BK
m.19, TBK m. 26, 27).
11. Ekonomik liberalizmin mutlak bir şekilde uygulanmasının zayıfın güçlü karşısında
zor durumda kalmasına sebebiyet vermesi, sınırlandırma düşüncesini de beraberinde getirmiştir.
Sözleşme özgürlüğünün herhangi bir sınırlamaya tâbi olmaksızın uygulanmasının doğuracağı
sorunlara rağmen modern hukuk sistemlerinde özgürlük kural, sınırlandırılması istisnadır.
12. Bu özgürlük Anayasal bir hak olduğundan sınırlandırılması da sözleşme
özgürlüğünün hukuki niteliğine uygun olarak Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kamunla sımırlanabilir" şeklindeki 13. maddesi uyarınca özüne dokunulmaksızın ve
yalnızca kanunla sınırlandırılabilir. Kanunilik ilkesi olarak adlandırılan bu ilke temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasında bir ön koşuldur.
13. Hemen yukarıda değinildiği üzere sözleşme özgürlüğünün bir görümünü de
içeriğinin ve bu kapsamda nasıl ifa edileceği hususunda tezahür eder. Taraflar kural olarak
sözleşmenin ne şekilde ifa edileceğini belirlemekte serbesttirler. Taraflanın anayasası olan
sözleşme hükmüne uygun şekilde borcun ifa edilmesi asıl olup buna aykırılık hâlinde temerrüde
ilişkin hükümler ve borçlunun kamu gücü devreye sokularak ifaya zorlanması anlamı taşıyan
cebri icraya ilişkin düzenlemeler devreye girer.
14. Özel hukuktan kaynaklanan borçların, borçlu tarafından rızayla ifa edilmemesi
hâlinde alacaklının alacağının tahsil edilmesi için devletin cebri icra organlarına başvurması
modern hukuk sistemlerinde kural olup kendiliğinden hak almak (ihkak-ı hak) yasaklanmıştır.
Ancak devletin cebri icra organları vasıtasıyla alacaklının alacağı tahsil edilirken, alacaklı,
borçlu ve takiple ilgili üçüncü kişiler de etkilenebilmektedir.
15. Bu nedenle cebri icra faaliyeti yerine getirilirken, menfaatleri çatışan alacaklı ve
borçlu arasında bir denge kurulması, aynı zamanda takiple ilgili üçüncü kişilerin ve kamunun da
menfaatlerinin korunması gerekir. Söz konusu dengenin ve menfaatin korunması ise elbette
ülkede hukuki barışın ve istikrarın sağlanmasına katkıda bulunacaktır (Gökçen Topuz, 5510
sayılı Kanunda Öngörülen Emekli Aylığının Haczedilmezliği Kuralı ve Bu Kuralın Anayasaya
Uygunluğu Üzerine Düşünceler, AÜHFD., 65. Cilt, 4.Sayı, 2016, s. 3018).
16. Cebri icrada kural alacağın, borçlunun mal varlığından tahsil edilmesi ilkesidir ve bu
ilkenin sınırları da kanunla çizilmiştir.
ve
17. Bu bağlamda kanun koyucu gerek 2004 sayılı İcra ve Iflas Kanunu'nda gerekse bazı
özel kanunlarda haczedilemeyecek veya yalnızca bir bölümünün haczi mümkün birtakım mal
haklar öngörmüştür. Amaç, borçlu ve ailesinin mutlak yoksulluğa düşürülerek ekonomik
varlığını kaybedip Devlet yardımına muhtaç hâle getirilmesine engel olmaktır (Baki Kuru, İcra
ve İflâs Hukuku El Kitabı, 2.B., Ankara, 2013, s. 503).
18. Haczi caiz olmayan mallar; para borcunun ödenmesi için haciz yoluyla yapılan icra
takibinde borçluya ait olup kamu yararı ya da borçlunun yaşamsal zorunlulukları bakımından
gerekli yahut paraya çevrilmesine olanak bulunmayan durumlardan ötürü haczedilmesi ya da
paraya çevrilmesi olanaksız bulunan, diğer bir deyimle hacizden ayrık tutulmuş şeyler ve
alacaklardır (Türk Hukuk Lûgatı-Türk Hukuk Kurumu, Ankara, 2021, C.1, s.446).
19. Icra ve Iflas Kanunu bu konuda kısmen veya tamamen haczedilemezliğe ilişkin bir
ayrıma gitmiştir: Kanun'un 82. maddesinde ise tamamı haczedilemeyen mal ve haklar
düzenlenmiş olup bu hükümdeki mal ve haklar borçlu ve ailesinin yoksul kılınıp sonuçta
Devletin sosyal yardımına muhtaç bırakılmaması ve borçlunun ekonomik varlığını devam
ettirebilmesi düşüncelerine dayanılarak haczedilemez olarak kabul edilmiştir. Maddenin birinci
fikrasına göre "mahsus kanunlarında haczi caiz olmadığı gösterilen mallar" haczedilemez. İcra
memuru, haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığını değerlendirir ve
talebin kabulüne veya reddine karar verir [IIK, m. 82/son (ek fikra 02.07.2012 tarihli, 6352
sayılı Kanun, m. 16)].
20. Kısmen haczedilemeyen mal ve haklar ise 83. maddede; "Maaşlar, tahsisat ve her
nevi ücretler, intifa hakları ve hasılatı, ilâma müstenid olmayan nafakalar, tekaüd maaşları,
sigortalar veya tekaüd sandıkları tarafından tahsis edilen iradlar, borçlu ve ailesinin
geçinmeleri için icra müdürünce lüzumlu olarak takdir edilen miktar tenzil edildikten sonra
haczolunabilir.
Ancak haczolunacak miktar bunların dörtte birinden az olamaz. Birden fazla haciz var
ise sıraya komur. Sırada önde olan haczin kesintisi bitmedikçe sonraki haciz için kesintiye
geçilemez." şeklinde düzenlemiştir.
21. İcra ve İflâs Kanunu'nun "Önceden yapılan anlaşmalar" başlıklı 83/a maddesi "82
ve 83 üncü maddelerde yazılı mal ve hakların haczolunabileceğine dair önceden yapılan
anlaşmalar muteber değildir." hükmünü ihtiva etmektedir.
22. Ônceden feragatin geçersizliğinin nedeni, borçlunun hacizden önceki bir dönemde
böyle bir anlaşmanın sonuçlarını ve hacze gelindiğinde kendisine yükleyeceği yükün ağırlığını
tahmin edemeyeceğinin varsayılmasıdır. Bu hâlde, borçluyu bizzat kendisine karşı koruma
gereği vardır (Evren Kılıçoğlu, İcra Sözleşmeleri, İstanbul, 2005, s. 130).
23. İcra ve İflâs Kanunu'nun 82/1. maddesinde belirtilen, özel kanunlarda
haczedilemeyeceği kararlaştırılan hak ve alacaklardan biri de içtihadı birleştirmenin konusunu
teşkil eden emekli maaşlarıdır.
24. Bu husus 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda
düzenlenmiş olup anılan Kanun'un 93/1. maddesi düzenlemesinde "sigortalılara ve hak
sahiplerine bağlanan gelir, aylık ve ödenekler Sosyal Güvenlik Kurumunun 88 inci maddesine
göre tahsili gereken alacakları ile nafaka borçları dışında haczedilemez " düzenlemesi
bulunmaktadır.
25. Anılan maddenin devamına 18.02.2009 tarihli ve 5838 sayılı Kanun'un 32.
maddesiyle; "Bu fikraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine
ilişkin talepler, borçlumun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından
reddedilir." ibaresi eklenmiştir. Bu hüküm ile icra takibinin kesinleşmesi sonrasında takip
alacaklısının borçlunun emekli maaşı üzerine haciz konulması talebinin kabul edilebilmesi,
borçlunun muvafakati şartına bağlanmıştır. Borçlu hacze muvafakat etmez ise haciz talebi
reddedilecektir.
26. Bu düzenlemeden önce 2004 sayılı Kanun'un 79. maddesi hükmüne göre icra
memurlarının haciz talebine konu mal veya hakkın haczinin mümkün olup olmadığını
denetleme imkânı bulunmadığından Sosyal Güvenlik Kurumu gelir, aylık ve ödenekleri de
haczedilmekte, sonrasında takip borçlularının haczedilemezlik şikâyetleri icra mahkemeleri
önüne taşınıp Kanun'un açık hükmü gereği emekli maaşları üzerine konulan haciz kaldırılmakta
iken; gerek Kurum gerekse icra daireleri ve mahkemeleri nezdinde gereksiz iş yüküne neden
olan bu duruma son vermek için 93. maddeye söz konusu ek ibare getirilmiştir.
27. Diğer taraftan, 5510 sayılı Kanun'un 93. maddesinin ilk cümlesinde, sigortalılar ve
hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri ile sağlık hizmeti sunucularının genel sağlık sigortası
hükümlerinin uygulanması sonucu Sosyal Güvenlik Kurumu nezdinde doğan alacaklarının devir
ve temlik edilemeyeceği düzenlenmiş ise de bu düzenlemenin, sigortalının uhdesine geçen
gelirin sigortalı tarafından tasarrufunu kısıtlayıcı mahiyette olmayıp Kurumun yalnızca bu
Kanun çerçevesinde borçlu olduğu kişiyle muhatap olması, Kuruma karşı alacaklı sıfatının
değiştirilmemesi amacına yönelik olduğu belirtilmelidir.
28. Gerek sözleşme özgürlüğüne ilişkin açıklamalar gerekse İİK ve 5510 sayılı Kanun'da
yer alan içtihadı birleştirme konusu hükümler hep birlikte değerlendirildiğinde; kanun
koyucunun ekonomik yönden eşit olmayan taraflar arasında zayıf olanı korumaya yönelik
olarak emekli maaşının haczedilemezliği ve haczedilemezlikten feragatin geçersizliğine dair
anılan nispi emredici düzenlemelerle sosyal adaleti sağlama ve koruma görevini yerine getirme
amacını taşıdığı açıktır. Ne var ki içtihadı birleştirmeye konu hukuki ihtilaflarda herhangi bir
cebri icra işlemi değil, sözleşmenin âkidi tarafından borcun ifa biçimine ilişkin olarak karşı
âkide verilmiş bir yetki söz konusudur.
29. Elbette emekli maaşının cebri icra kanalıyla haczedilemeyeceği ve bunun aksine
yönelik önceden yapılmış anlaşmaların geçersiz olduğu hususu (henüz bu konuda bir takip
başlatılmamış dahi olsa) açık kanun hükmü gereğidir. Ancak anayasal bir hak olan sözleşme
serbestisini sınırlayan bu hüküm istisnai niteliği gereği dar yorumlanmalı ve icra aşamasındaki
uyuşmazlıklar için düzenlenmişken kapsamı kanunilik ilkesine aykırı olacak şekilde
genişletilmemelidir. Bu hükümler borçlunun rızayla borcunu ifa etmemesi hâline ilişkin kural
ve yöntemleri belirler; tabiidir ki kişi kendi rızasıyla kendi borcunu, alacaklı ile aralarındaki
anlaşmaya uygun şekilde dilediği gibi ödeyebilecektir.
30. Aksi yönde bir değerlendirme sözleşme serbestisi ve ahde vefa kuralına aykırı
olacağı gibi, emekli maaşı dışında geliri ve bu surette teminat gösterebileceği herhangi bir mal
varlığı bulunmayan tüketiciyi, tacir olmakla alacağının tahsili imkânını kuvvetlendirmek
istemesi makul olan banka karşısında güç duruma düşürecek, günümüz sosyal ve ekonomik
koşullarında emeklinin sahip olduğu nakdi varlıklar dışında hareket etmesine imkân
bırakmayacaktır.
31. Bu hâlde tüketicinin kredi sözleşmesi çerçevesinde borcunun kredi veren banka
nezdindeki emekli maaşı hesabından virman vb. bir usulle tahsil edilebileceği, bir başka
anlatımla bu meblağ kadar emekli maaşına bloke konulabileceği yönünde verdiği bir talimatın,
taraflar arasındaki ihtilaf henüz cebri icra aşamasına geçilmemişken, salt İİK'nın 82, 83/a ve
5510 sayılı Kanun'un 93. maddesi gereği geçersiz olduğunun kabul edilmesi mümkün
olmamalıdır. Böyle bir durumda taraflar arasındaki ihtilâf söz konusu icra hukuku kaideleri
dairesinde çözümlenemeyecekse de elbette hâkim her somut olayın özelliğine göre söz konusu
sözleşme hükmünün borçlar hukuku ve tüketici hukukunun ilke ve esaslarına uygun olup
olmadığını tartışacak, sözleşmenin tüketici yönünden bağlayıcı olup olmadığını, yine bankanın
kanuna ve sözleşmeye uygun davranıp davranmadığını belirleyecektir.
32. Hål böyle olunca, Daireler arasındaki görüş farklılığının Yargıtay 3., (kapatılan) 13
ve 19. Hukuk Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun son tarihli kararı doğrultusunda tüketici
kredisi nedeniyle verilen hapis, takas, mahsup ve benzeri onay ve rıza talimatları nedeniyle
bankanın emekli maaşına doğrudan bloke koymasının mümkün olduğu yönünde
birleştirilmesine karar vermek gerekmiştir.
V. SONUC
Tüketici kredisi nedeniyle verilen hapis, takas, mahsup ve benzeri onay ve niza
talimatları nedeniyle bankanın emekli maaşına doğrudan bloke koymasının mümkün olduğuna
21.03.2025 tarihinde yapılan üçüncü görüşmede oy çokluğu ile karar verilmiştir.
E:2022/2
K:2025/1
KARŞI OY
Tüketici kredi sözleşmelerinde yer alan takas, rehin, hapis, bloke hükümlerinin haksız
şart olup olmadığı konusunda 3. Hukuk Dairesi, 11. Hukuk Dairesi ve Hukuk Genel Kurulu ile
kapatılan 19. Hukuk Dairesinin içtihatlanı arasında aykırılık bulunmayıp, 11. Hukuk Dairesi
kararları İİK'nın 82, 83, 83a ve 5510 sayılı Yasa'nın 93. maddeleri uyarınca bankaların bloke
koyabileceğine ilişkin sözleşme hükmünün geçersiz olduğuna ilişkin olup bu konuda belirtilen
daireler ve HGK kararları arasında içtihat aykırılığı bulunmaktadır.
5510 sayılı Yasa'nın 93 maddesinde açıkça gelir, aylık ve ödeneklerin devir ve temlik
olunamayacağı düzenlenmiştir. Emekli aylığı alacağına haczedilemezlik tanınması yanında
devri de kanunen yasaklanmıştır. TMK'nın 954 ve devamı maddelerinde alacak ve hakların
rehni düzenlenmiş olup, bu maddeler hükümlerine göre ancak başkasına devredilebilen
alacaklar ve diğer haklar rehnedilebilir. 5510 sayılı Yasa'nın 93. maddesinin emredici hükmü
ile emekli aylıklarının ve gelirlerinin devredilemeyeceği belirtildiğine göre emekli aylıkları,
gelir ve ödeneklerinin üzerinde alacak rehni tesisi de geçerli değildir. Bu durumda tüketici kredi
sözleşmelerinde emekli aylıklarının, sosyal güvenlik alacaklarının rehnine ilişkin hükümler
kesin hükümsüzdür.
TMK'nın 950-953 maddeleri hapis hakkını düzenlemekte olup, devredilebilen alacak
hakları rehne konu olabilir, hapis hakkı tanımak için de kıymetli evraka bağlanmış olması
gerekir. Emekli aylığı alacakları kıymetli evraka bağlı bir alacak olmadığı ve devri kanunen
yasak olan alacaklardan olduğundan genel hapis hakkına da konu edilemez.
Takas beyanında bulunanın ise alacağının muaccel olması ve ifa edilebilir olması
gerekir. Kredinin geri ödenmesine ilişkin alacağı muaccel olan banka, karşı alacak muaccel-ifa
edilebilir olduğunda takas hakkını kullanabilir. SGK tarafından emekli aylığının bankaya
tüketici adına yatırılması halinde ancak karşı alacak banka tarafından ifa edilebilir olmaktadır.
Takas hakkı her bir aylık alacağı bakımından ancak bu anda doğmaktadır. Henüz mevduat
hesabına, her bir aylık yatırılmadığı bir anda, başlangıçta takas etme şartı gerçekleşmemiş
olması nedeniyle sözleşmeye takas şartı konması da geçerli değildir. Önceden konulan takas
hükmünün geçersizliğine ilişkin VON Tuhr ve doktrinde bu konuda uyuşmazlık yoktur.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2002/5286 Karar ve 2004/14366 Karar sayılı kararları da aynı
yöndedir.
Kredi sözleşmelerinde bankaya, mevduat hesabına yatacak emekli aylığına ilişkin tahsil
ve kredi geri ödeme borcunu ifa yetkisi verilmesi de henüz takas şartları oluşmadan takasa izin
vermek anlamına gelir. Bu da takas engeli ve temlik yasağının dolanılması sonucunu doğurur.
Virman yetkisi tanınması da aynı şekilde maddi işlem yasaklarının sonucunu doğurmakta,
bankaya bloke yetkisi tanınmasına ilişkin kayıtlarda aynı sonucu doğurmaktadır. Bankanın
geçerli bir rehin, takas, hapis hakkı olmadan ya da mahkemenin, icra dairesinin kararı olmadan
borçlunun emekli aylığına bloke koyması mümkün değildir.
Bankalar güven kurumları olup en hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Bankaların
ağırlaştırılmış özen sorumluluğu vardır. Kredi kullanan tüketici karşısında mevzuattan
kaynaklanan temlik, rehin, takas yasaklarını, dolayısıyla bu işlemlerin geçersizliğini bilerek
hareket ettiğinden, kredi alan emeklinin, lehine koruyucu hükümlere dayanmasının iyiniyet
kurallanıyla bağdaşmadığı da ileri sürülemez.
Sözleşme özgürlüğü, irade serbestisi gerekçe gösterilerek yasak olan temlik, rehin, hapis
ve takas işlemleri dışında bloke yetkisi, kesinti yapma yetkisi gibi bazı nitelendirmelerle farklı
yetkilerin verilmesi yoluyla emredici nitelikteki yasakların aşılması mümkün değildir. Geçerli
bir rehin veya takas hakkı mevcut değilse, bunlardan bağımsız şekilde hesaba bloke konulması
geçerli bir hukuki işlem değildir.
Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumu tarafından yayınlanan 04.04.2011 tarihi
2011/2 sayılı Genelge'de maaş ve ücret hesaplarına bankalarca haksız uygulanan blokaj
işlemleri bakımından uyarılara yer verilmiştir.
(Sosyal Güvenlik Ödemelerinin Korunması Bağlamında Haczedilemeyen Emekli
Aylıklarının Banka Alacaklarının Tahsiline Yönelik Hukuki İşlemlere Konu Olması Sorunu. Dr.
Öğr. Üyesi Evren Kılıçoğlu 30.11.2022 kabul tarihli makale. Aralık 2022 Kadir Has
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi)
5510 sayılı Yasa'nın 93. maddesinde takip kesinleştikten sonra borçlunun emekli
aylığına haciz konulmasına muvafakat edebileceği ve bu muvafakat olmadıkça icra memurunun
haciz yapamayacağı düzenlenmiştir. Yani kanun koyucu, icra organının katılımıyla gerçekleşen
ve denetlenebilir olan haciz işlemine muvafakat imkanı vermiştir. Muvafakat sadece somut
takipte icra müdahalesine ilişkin olup, bankanın; borçlu nasıl olsa hacze muvafakat etti
düşüncesinden hareketle haciz kesintisi yapıp icra dosyasına göndermek yerine, kendisinin maaş
hesabından kesinti yapması mümkün olmayacaktır.
Emredici ve kamu düzeniyle ilgili olduğu doktrinde de kabul edilen 5510 sayılı Yasa'nın
93. madde hükmüne rağmen, takip öncesi de haciz öncesi, kredi sözleşmelerinde ve ek talimatla
bloke vb. yetkilerin verilmesine geçerlilik tanınması mümkün değildir. Hukuk Genel Kurulunun
emsal kararları bu yöndedir. Görüşmelerde belirtilen Hukuk Genel Kurulu 2023/3-52 Esas,
2024/29 Karar sayılı Hukuk Genel Kurulu kararında somut olay daha farklı olup, davacının o
davayı açtığı gün dahi bankadan para çekebildiği, maaşını alamamasından yakınmasının ise en
büyük alacak kalemi olan nafaka ödemesinden kaynaklandığı ve banka kredi taksitlerinin
nafakalardan sonra geldiği, dava açıldıktan sonra da bankanın otomatik ödeme şeklindeki
tahsilatlara, blokeye son verdiği ve davacının kredi geri ödemesindeki yönteme her ay itiraz
etmediği, dava açmakla bu yöndeki iradesinin ortadan kalktığı ve bunu gören bankanın bu
usulle tahsilata son verdiği, kesintilerin iadesinin istenmesinin TMK'nın 2. maddeye aykırı
olduğu gerekçede belirtilmiştir. Kesintilerin iadesine ilişkin taleple ilgili bu gerekçeler, işbu
bloke konulup konulamayacağına dair içtihadı birleştirme kararına emsal olmayıp, burada
tartışılan husus blokenin kaldırılması-iptali talepleriyle ilgili içtihatların birleştirilmesidir.
Sözleşme ile alacak henüz muaccel olmadan başlangıçta verilen bloke-takas-rehin gibi
maddi hukuk işlemlerine olanak tanımak, kanunun emredici hükmünü dolanmak suretiyle,
tüketici karşısında güçlü konumda olan ve bir güven kurumu olan bankaya imkân tanımaktır.
İcra İflas Kanunu ve Özel Yasalardaki hükümler borçlu ve ailesinin mutlak yoksulluğa
düşürülerek ekonomik varlığını kaybetmesine ve devlet yardımına muhtaç hale gelmesine engel
olmaktır.(Baki Kuru İcra ve Iflas Hukuku El Kitabı İstanbul 2016 s. 186)
Özel hukuktan kaynaklanan borçların borçlu tarafından rızasıyla ifa edilmemesi halinde,
alacaklının alacağını tahsil için devletin cebri icra organlarına başvurması kuraldır. İcra
organları var iken, alacaklının alacağını, emredici kanun hükümlerine rağmen, geçersiz
sözleşme hükmüne dayanarak kendiliğinden tahsil etmesi ihkakı haktır. Cebri icrada dahi,
alacaklı borçlu arasında denge kurulması, hatta takiple ilgili üçüncü kişiler ve kamunun da
menfaatlerinin korunması için kurallar getirilmiş olup, söz konusu denge ve menfaatlerin
kurulması, ülkede hukuki barışa ve istikranın sağlanmasına katkıda bulunacaktır. (Gökçen
Topuz 5510 sayılı Kanun'da Öngörülen Emekli Aylığının Haczedilmezliği Kuralı ve Bu
Kuralın Anayasaya Uygunluğu Üzerine Düşünceler, AÜHFD, 65. Cilt, 4. Sayı 2016, s.3018)
Kanunla devletin cebri icra organlarına dahi verilmeyen, hacizden önceki muvafakatların geçerli
olmayacağı emredici kuralına rağmen, kredi sözleşmesi ile bloke yetkisi tanınması karşı âkide
tanınan geçersiz ve kanunun dolanılması suretiyle verilen yetkidir. Hacizden de daha etkili ve
fazla sonuç doğuran hesaptan mahsup, bloke yetkisi tanıyan sözleşme hükmüne geçerlilik
tanımak mümkün değildir. Banka haciz yoluyla takip yapsa, borçlunun takip kesinleştikten
sonra muvafakatı varsa emekli aylığına haciz koyduracak, muvafakat yoksa başkaca bir malı
varsa onu haczettirecek, kıymet takdiri yaptıracak, buna itiraz edilebilecek, satış sonucu belki
alacağının bir kısmını alabilecek, masraf ve zaman harcayacakken, elinin altındaki emekli
maaşına bloke koyup, alacağını daha fazla alabilecek, zaman ve masraf harcamayacaktır. Bu
durum devletin icra organının dahi yapamayacağı, alacağın tahsili sonucunu doğurmaktadır.
İcra İflas Kanunu'nun "Önceden yapılan anlaşmalar” başlıklı 83a maddesi hükmüne
göre "82 ve 83. maddelerde yazılı mal ve hakların haczolunabileceğine dair önceden yapılan
anlaşmalar muteber değildir" önceden feragatın geçersizliğinin nedeni, borçlunun hacizden
önceki bir dönemde böyle bir anlaşmanın sonuçlarını ve hacze gelindiğinde kendisine
yükleyeceği yükün ağırlığını tahmin edemeyeceğinin varsayılmasıdır. Bu halde, borçluyu bizzat
kendisine karşı koruma gereği vardır. (Kılıçoğlu, E, İcra Sözleşmeleri, İstanbul 2005, s.130) Bu
düzenleme, sadece icra takibinin kesinleşmesi sonrası bu yönde yapılan sözleşmeleri değil, icra
takibi yapılmadığı durumlarda da sözleşmelere borçlunun haczi mümkün olmayan mal veya
haklarına bloke konulması ve kesinti yapılması sonucunu doğuran muvafakatlerin de geçersiz
olacağına ilişkin emredici bir hüküm niteliğindedir.
Blokenin kaldıılması, sözleşmedeki bloke hükmünün iptali talepleri ayrı, bloke yetkisi
varken bankanın işlemine göz yumduktan ve uzun süre sessiz kaldıktan sonra ödenen borcunun
geri istenmesi davası ayrı hususlardır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin çoğunlukla uygulaması,
bloke kaydının iptali ile daha önce bloke yoluyla tahsil edilenlerin iadesi taleplerini ayrı ayrı
değerlendirme şeklinde olmuştur. Yüksek Daire, 5510 sayılı Yasa 93, İİK'nın 83a maddelerini
nazara alarak emredici bu hükümler karşısında herhangi bir icra takibi olmadan kredi
sözleşmesine konulan hükümle veya talimatla emekli maaşına, tüketici kredisi borçlarının
ödenmesi için bloke konulmasının geçerli olmadığını belirterek blokenin kaldırılması
gerektiğine dair kararları onamış, kaldırmayan mahkeme kararlarını bu gerekçeyle bozmuştur.
Emekli maaşından kesilen bloke miktarının iadesine ilişkin talepleri ise blokenin kaldırılması
talebinden ayrı değerlendirmiş, işte burada TMK'nın 2. maddesini gerekçede belirterek emekli
maaşından yapılan kesintilere uzun süre ses çıkarmadan, borcun neredeyse bitme aşamasına
gelmiş ödemelerden itibaren uzunca zaman geçmiş, yapılan tahsilatların borcun ödemesine
ilişkin olduğundan bunun geri istenmesinin TMK'nın 2'deki dürüstlük ve iyiniyet kurallarına
aykırı olduğunu gerekçelerde belirtmiştir.
Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin içtihatlarının 3. Hukuk Dairesi ile aynı yönde
olduğu ve 3. Hukuk Dairesinin ve 11. Hukuk Dairesi ile Hukuk Genel Kurulu içtihatları
arasında aykırılık bulunduğu belirtilmekte ise de, 19. Hukuk Dairesi 11. Hukuk Dairesi ile
birleştikten sonra Daire çoğunluğunca 11. Hukuk Dairesinin uygulaması benimsenerek devam
ettirilmiştir. (19. Hukuk Dairesinin bozması üzerine direnen İzmir 5. Tüketici Mahkemesinden
direnme kararı Hukuk Genel Kurulunun 2018/(19)11-365 Esas, 2021/1661 Karar numaralı
kararı ile onanmıştır.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle içtihatların Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin içtihatları
yönünde birleştirilmesi ve sonuçta "Tüketici kredisi nedeniyle verilen hapis-takas-mahsup vb.
onay ve rıza talimatları nedeniyle bankanın emekli maaşına doğrudan bloke koyamayacağı"
görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bloke konabileceğine ilişkin kararına
katılamıyoruz.
E:2022/2
K:2025/1
MUHALEFET ŞERHİ
Uyuşmazlık konusu; emeklilere kullandırılan tüketici kredisi nedeniyle sözleşmenin
kurulduğu sırada, emekliden alınan hapis, takas, mahsup ve benzeri onay ve rızaya dayaılarak
banka tarafından doğrudan emekli maşına bloke konulup konulamayacağı yönündeki Yargıtay 3
üncü, 11 inci ve 12 inci hukuk daireleri ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (YHGK) kararları
arasındaki içtihat aykırılıkların giderilmesine ilişkindir.
Uyuşmazlığın çözümümde sağlıklı bir sonuca varabilmek için doğru yöntem; öncelikle
sözleşme özgürlüğü ve sınırları, sözleşmeyle bağlılık ilkesi, tüketici sözleşmelerinde haksız
şartlar, sosyal güvenlik hakkı, alacak rehni, hapis hakkı, mahsup, takas, bloke ve benzeri
onaylar ile muacceliyet kavram ve kurumları ve de doğmamış bir haktan vazgeçilmesinin
mümkün olup olmadığı hususunun açıklanmasında fayda bulunmaktadır.
Anayasanın 48 inci maddesiyle güvence altına alınan sözleşme özgürlüğü mutlak
olmayıp, kanunda öngörülen sınırlar içinde geçerlidir. Diğer bir ifade ile; bir sözleşmenin içeriği
kanunda öngörülen sınırlar içerisinde taraflarca serbestçe belirlenebilir (TBK m. 26). Sözleşme
özgürlüğünün sınırlarını genel olarak çizen "kesin hükümsüzlük" kenar başlıklı Türk Borçlar
Kanunu (TBK) madde (m) 27 hükmüdür. Bu hükme göre, kanunun emredici hükümlerine,
ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykın veya konusu imkansız olan sözleşmeler kesin
olarak hükümsüzdür. Sözleşme hükümlerinden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin
geçerliliğini etkilemez. Meğerki, geçersiz hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı
açıkça anlaşılsın. Kanunun emredici hükümlerine aykırılıktan kasıt, sadece TBK'nın emredici
hükümlerine aykırılık değil, hukuk düzeninin herhangi bir emredici hükmüne aykırılıktır.
Burada öncelikle kamu düzeninden olan Anayasanın ilgili hükümlerinin ela alınması
gerekmektedir. Bilindiği üzere, Anayasanın 2 inci maddesi ile, Türkiye Cumhuriyetinin
toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal
bir hukuk Devleti olduğu açıkça şekilde düzenlenmiştir. Anayasanın 5 inci maddesi ile de,
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini,
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik
ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmanın Devletin temel amaç ve görevlerinden olduğu belirtilmiştir.
Yine Anayasanın 41 inci maddesiyle ailenin korunması, 17/1 inci maddesi, herkesin yaşama,
maddi ve manevi varlığını koruma geliştirme hakkına sahip olduğunu teminat altına almıştır.
Anayasanın bu hükümleri kapsamında somut uyuşmazlığa bakıldığın da, bilindiği üzere emekli
maaşı emekliliğe hak kazananlara aylık ödenen bir miktar nakit olup öncelikle kendisinin ve
ailesinin geçiminin teminat altına alınmasını amaçlar. O nedenle, emekli maaşı henüz muaccel
olmadan daha sözleşmenin kurulduğu sırada uyuşmazlık konusu işlemler yönünden muvafakat
alınması, emekli ve ailesini ileride dara sokacağı kesin olduğundan, kişinin maddi ve manevi
varlığı, yaşama hakkı, toplumun huzur ve mutluluğu vs ilgili Anayasa hükümleriyle doğrudan
ilgili ve dolayısıyla kamu düzenine aykınılık oluşturur. Zira, böyle bir muvafakat emeklinin
yaşam hakkını tehlikeye sokacağı yönünde kuşku bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, Anayasanın 60 ncı maddesiyle sosyal güvenlik hakkı teminat altına
alınmış olup, 61 inci maddesi ile de yaşlıların özel olarak devlet tarafindan korunacağı
belirtilmiştir. Emekli maaşı da sosyal güvenlik haklarından olup anılan hükümler
kapsamındadır. Anayasal güvence altında olan sosyal güvence haklarından vazgeçilemeyeceği
evrensel bir ilke olduğundan, bir sosyal güvenlik hakkından vazgeçmeye yönelik önceden
verilen muvafakatın da geçerli olduğu düşünülmemelidir.
Bunlardan başka Anayasa 172 inci maddesi ile tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı
tedbirlerin alınması ile birlikte tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik etmenin
Devletin görev ve yükümlülüğü olduğunu düzenlemiş, Devlette anılan bu hüküm ve Avrupа
Birliği ile uyum yasaları kapsamında Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunu (TKHK)
çıkarmıştır. Bu Kanunun 4 üncü maddesi ile tüketici işlemlerinde temel ilkeler, 5 inci maddesi
ile tüketici sözleşmelerinde haksız şartları düzenlemiştir. TKHK'nın 5 inci maddesi uyarınca,
tüketiciyle müzakere edilmeden sözleşmeye dahil edilen ve tarafların sözleşmeden doğan hak ve
yükümlülüklerinde dürüstlük kuralına aykını düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe
sebep olan sözleşme şartlan haksızdır. Tüketiciyle akdedilen sözleşmelerde yer alan haksız
sözleşme şartları kesin olarak hükümsüzdür. Uyuşmazlık konusu kapsamında kredi sözleşmesi
bankalar tarafından hazırlanan ve tüm kredi kullananlarla imzalanan tek tip sözleşme olup
tüketiciye müzakere imkanı tanınmadan imzalatıldığından, söz konusu hapis, devir, takas ve
benzeri ile bloke onayı verilmesine ilişkin sözleşme hükmü haksız şart oluşturur ve dolayısıyla
hükümsüzdür. Meğerki banka müzakere ettiğini ispat etsin (m5/2).
Bu bağlamda belirtmeliyim ki, sözleşme taraflarından birinin kişisel veya ekonomik
özgürlüğünü aşırı derecede kısıtlayarak, onu uzun bir süre için bağlayan sözleşmeler, kişilik
haklarına ve ahlaka açıkça aykırılı oluşturur. Somut uyuşmazlık bakımından, tüketici kredi
sözleşmeleri ile emekli maaşı yönünden verilen onay vs emeklinin ekonomik özgürlüğünü uzun
süre sınırladığından Anayasanın anılan hükümleri ile aynı kapsamda kişilik haklarına ve ahlaka
aykırılık oluşturmaktadır.
Konu kapsamında emredici hükümler; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu m. 92/1 ve m. 93 hükümleri ile İcra İflas Kanunu (İİK) m. 82. m. 83 ve m.
83/a hükümleridir. Bu hükümlerden 5510 sayılı Kanun m. 92/1 hükmü uyarınca, Kanunda yer
alan sigorta hak ve yükümlülüklerini ortadan kaldırmak, azaltmak, vazgeçmek veya başkasına
devretmek için sözleşmelere konulan hükümler geçersizdir. Kanunun 5 inci maddesi ise, Kanun
gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödeneklerinin devir, temlik ve
haczedilemeyeceği emredici şekilde düzenlenmiştir. Haczedilemezliğe, iki istisna getirilmiş biri,
m. 88 de düzenlenen sigorta pirim alacakları, diğeri ise, nafaka borçlarıdır. Bu istisnalar dışında
emekli maaşının haczi mümkün değildir. Meğerki takibin kesinleşmesinden sonra borçlu emekli
hacze muvafakat etmiş olsun (ancak takibin kesinleşmesinden sonra hacze muvafakatın caiz
olacağı, takibin kesinleşmesinden önce ise hacze muvafakat verilmesinin geçersiz olduğu
yönünde bkz. Baki KURU, İcra İflas Hukuku El Kitabı, Adalet Yayın Evi, 2013, s. 524 vd.). Bu
emredici hükümlerle devir ve temlik istisnasız yasaklandığından, haczedilmezlik ise ancak
takibin kesinleşmesinden sonra emeklinin muvafakatiyle söz konusu olup takibin
kesinleşmesinden önce hacze muvafakat geçersiz olduğundan, sözleşmenin kurulduğu sırada
emeklinin uyuşmazlık konusunda vermiş olduğu onay vs geçersiz kabul edilmek durumundadır.
Tüketici kredi sözleşmesinin kurulması sırasında emekliden alınan hapis, takas, mahsup
ve benzeri ile bloke konulmasına onay ve rızanın hacze ilişkin emredici hükümleri kötüniyetli
olarak dolanma olduğu nedeniyle, burada İİK'nın ilgili hükümlerini belirtmekte faydalı
olacaktır. Bu bağlamda, insanların yaşamlarını, meslek ve sanatlarını sürdürebilmeleri için
gerekli olan mal ve hakların haczinin caiz olmadığını düzenleyen m. 82 hükmü ile kısmen haczi
caiz olan mal ve hakları düzenleyen m. 83 hükmü önem arz etmektedir. Belirtmeliyim ki
maaşların kısmen haczi m. 83 ile caiz kılınmasına rağmen, özel hüküm olan 5510 sayılı
Kanunla emekli maaşının tamamının haczedilemececeği belirtilmiştir. İİK m. 83/a hükmü ise,
82 inci ve 83 üncü maddelerde yazılı mal ve hakların haciz olunabileceğine ilişkin önceden
yapılan anlaşmaların geçerli olmadığı düzenlenmiştir. Bu hükmün mefhumu muhalifinden,
takibin kesinleşmesinden sonra hak sahibinin hacze muvafakat etmesinin geçerli olacağı
anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, 5510 sayılı Kanunun 93 üncü maddesine sonradan eklenen
"....haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler, borçlunun
muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından reddedilir". Hükmü özel hüküm olup
İİK m. 83/a hükmünün devamı olarak değerlendirilmelidir. Bu hükümler uyarınca takibin
kesinleşmesinden önce haciz için verilen muvafakatler geçersiz olduğundan, tüketici kredi
sözleşmesinin tarafı olan ve tip sözleşmeyi düzenleyen bankanın, sözleşmenin kurulduğu sırada
anılan haciz engelini dolanmak için tüketici ve dolayısıyla sözleşmenin zayıf tarafi olan, bu
nedenle de sözleşme hükümlerini müzakere etme şansına sahip olmayan emekliden onay vs
alması dürüstlük kuralına aykırılık oluşturduğu kuşkusudur. Dürüstlük kuralına aykırı davranan
tarafın, sözleşmenin diğer tarafından sözleşmeye bağlı kalmasını isteme hakkı olduğunun
kabulü doğru olamaz.
Burada belirtilmesi gereken diğer hususlar ise, emekli maaşının teminat fonksiyonu olup
olmadığı ile hapis ve takas hakkına konu olup olamayacağıdır:
6750 sayılı Ticari İşletme ve Taşınır Rehni Kanunu (TİTRK) m. 5/5'de, 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Kanunu (AATUHK) ile 5510 sayılı kanun hükümleri saklı
kalmak kaydı ile her tür sözleşmeden doğan mevcut veya müstakbel alacaklar rehne konu
edilebilir. Anlaşıldığı üzere, 5510 sayılı kanun kapsamındaki alacaklar rehne konu edilemez.
Yine, Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 954/1 hükmü ile ancak devredebilen alacaklar ve diğer
hakların rehnedilebileceği düzenlenmiştir. 5510 sayılı Kanun m. 93 hükmü ile emekli
maaşlarının devir ve temliki açık bir şekilde ve istisnasız yasaklanmış olduğundan, emekli
maaşları rehin konusu olamaz. O nedenle emekli maaşının teminat fonksiyonu
bulunmamaktadır. Dolayısıyla emekli maaşı tüketici kredisinin teminatı da olamaz.
Hapis hakkı ise TMK m. 950 vd düzenlenmiş olup, m. 950 hükmü ile hapis hakkının
konusunun taşınır veya kıymetli evrağın olabileceği, kıymetli evrağa bağlanmayan alacağın
hapis hakkının konusu olamayacağı düzenlenmiştir. O nedenle emekli maaşı hapis hakkına da
konu olamaz. Yine kamu düzeni ile bağdaşmayan hapis hakkının kullanılamayacağı m.
951/2'de açıkça belirtilmiştir. Emekli maaşı ile ilgili anılan tasarruflar, Anayasa hükümleri
kapsamında kamu düzenine aykırı olduğundan bu nedenle de hapis hakkına konu edilmesi
düşünülemez, TBK m. 139/1 uyarınca ancak muaccel alacaklar takas edilebilir. Maaş alacakları
ise her ayın sonunda muaccel olduğundan, tüketici kredi sözleşmesinin yapıldığı tarihte henüz
emekli maaş alacakları muaccel olmadığından takastan da söz edilemez.
Bu hükümler uyarınca emekli maaşının rehine, hapis hakkına ve takasa konu olması söz
konusu olmadığından, sözleşmenin kurulduğu sırada tüketici konumunda olan emeklilerden,
anılan işlemler için alınan muvafakat ve onaylar geçersizdir.
Konu kapsamında ki emredici hükümler (5510 sayılı Kanun m. 92 ve m. 93; İİK m. 82,
m. 83 ve m. 83/a) ilgili kişiyi (emeklileri) koruyan nispi emredici hükümlerdir. Dolayısıyla
sadece takibin kesinleşmesinden önce verilen muvafakatler geçerliliğe etki eder. Zira, henüz
doğmamış bir haktan vazgeçmek evrensel hukuk ilkelerine aykırılık nedeniyle zaten geçersizdir.